2025 yılına girerken, ABD’de aralıklarla gündeme gelen borç limiti krizi, tekrar tartışmaların alevlenmesine neden oldu. Ülke tarihinde birçok kez sorun haline gelen borç limiti konusu, yeni yılda ABD Kongresi’nin gündem maddeleri arasında ilk sıralarda yer almakta. Federal hükümetin borçlanabileceği maksimum tutarı belirleyen borç limiti, ülkenin borcunun 36,1 trilyon dolara ulaştığı dönemde, ABD ekonomisi için önemli bir risk teşkil ediyor. Borç limiti konusunda Kongre’de yeni bir anlaşmaya varılamaması halinde, ABD’nin temerrüde düşme riski bulunuyor. Bu durumun küresel piyasalarda dalgalanmalara, ABD’nin kredi notunda düşüşlere ve ekonomide belirsizliklere yol açabileceğinden endişe ediliyor.
ABD’de Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında çekişmeli geçen müzakerelerin ardından, 2023’te yürürlüğe giren borç limitinin askıya alınmasını öngören düzenlemenin süresi doldu. Böylece borç limiti, 1 Ocak itibarıyla yeniden yürürlüğe girdi. Beyaz Saray’daki görevini 20 Ocak’ta devralacak olan ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, 2025 yılına borç limiti endişesini ortadan kaldırarak başlamak istemesine rağmen, bu girişiminde başarılı olamadı. Borç limitinin kendi gündemini etkilemesine izin vermek istemeyen Trump, ABD Kongresi’nde geçen ay kabul edilen geçici bütçe tasarısına borç limitine ilişkin bir düzenlemeyi ekleme talebinin gerçekleşmesini sağlayamadı. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, hükümete mart ayına kadar finansman sağlayarak kapanmasını önleyen geçici bütçe üzerinde ancak anlaşabildi.
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, geçtiğimiz hafta borç limitine ilişkin Kongre’ye uyarı niteliğinde bir mektup gönderdi. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’a yönelik kaleme alınan mektupta Yellen, ülkenin tam güven ve itibarının korunması için borç limiti konusunda Kongre’yi harekete geçmeye çağırdı. Yellen, 2 Ocak’ta yeni borç limitinin bir önceki günün sonunda yasal limite tabi ödenmemiş borç miktarı olarak belirleneceğini ifade etti.
Ödenmemiş borç tutarında yaklaşık 54 milyar dolarlık bir düşüş bekleniyor. Yellen, bu durumun büyük ölçüde Medicare ödemeleriyle ilişkili bir federal güven fonu tarafından tutulan belirli menkul kıymetlerin planlanan ödemesinden kaynaklanacağını kaydetti. Yellen, bu nedenle borcun geçici olarak azalmasıyla Hazine’nin 2 Ocak itibarıyla olağanüstü önlemler almaya başlamasına gerek kalmasının beklenmediğini belirtti. Hazine, yeni limite 14-23 Ocak tarihlerinde ulaşılacağını öngörmekte ve bu tarihte olağanüstü önlemler almaya başlaması gerekecektir.
ABD’nin seçilmiş başkanı Trump, hafta sonu Truth Social hesabından yaptığı bir paylaşımda, borç limiti konusunda eski Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’yi eleştirdi. “İyi bir adam ve arkadaşı” olarak nitelendirdiği McCarthy’yi, 2023’te borç tavanının 1 Ocak 2025’e kadar askıya alınması yönünde oy kullandığı için eleştiren Trump, bunun “yıllardır alınan en aptalca siyasi karar” olarak tarihe geçeceğini ifade etti. Trump, borç limitine ilişkin, “Bu, Biden’ın sorunuydu, bizim değil. Şimdi bizim sorunumuz haline geliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
ABD’de federal hükümetin 2023’ün başlarında 31,4 trilyon dolarlık borç sınırına ulaşması, borç limiti krizine yol açmıştı. ABD Hazine Bakanlığı, ülkenin temerrüde düşmesini önlemek için o dönemde çeşitli olağanüstü önlemleri devreye sokmuştu. Bu kapsamda Kamu Hizmeti Emekli ve Engelliler Fonu ile Posta Hizmeti Emekli Sağlık Yardımları Fonu’na yönelik yeni yatırımlar bir süreliğine askıya alınmıştı. Ayrıca, Federal Çalışan Emeklilik Sistemi’nin bir parçası olan Tasarruf Fonu’nun Devlet Menkul Kıymet Yatırım Fonu’na tam olarak yatırım yapılamamıştı. Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında aylarca süren müzakerelerin ardından Kongre, Haziran 2023’te bazı harcamaları sınırlandıran ve borç limitini 1 Ocak 2025’e kadar askıya alan yasayı geçirmişti.
ABD’de ilk kez 1917’de uygulanmaya başlanan “borç tavanı” olarak da adlandırılan borç limiti, “ABD hükümetinin borçlarını ödemek için ödünç alabileceği para miktarının üst sınırı” anlamına gelmektedir. Kongre, her yıl altyapıya yapılan hükümet harcamalarını, sosyal güvenlik gibi programları ve federal çalışanlar için maaşları içeren bütçeyi onaylamaktadır. Tüm bu harcamalar için vatandaşlarından vergi toplayan hükümet, yıllardır elde ettiği gelirden daha fazlasını harcamakta ve federal bütçe açığını artırmaktadır. Hükümetin, Kongre’nin onayladığı ödemelere devam edebilmesi için borç para alması gerekmektedir. Borç limiti, ABD hükümetinin “faturalarını” ödemek için alabileceği borcu sınırlandırmaktadır. ABD Kongresi’nin yasayla belirlediği limite ulaşılıncaya kadar ABD Hazinesi, borçlanma yetkisine sahiptir.
Borç limitine ulaşılması halinde federal hükümet borç miktarını artıramamaktadır. Bu nedenle, yalnızca elindeki nakdi ve gelen gelirleri harcayabilmektedir. Limitin artırılması için Kongre’den yasa geçirilerek izin alınması gerekmektedir. Kongre, borç limitine dair bir kararla karşılaştığında, borç limitini artırmayı veya belirli bir süre için askıya almayı seçebilmektedir. ABD Hazinesi ise bu süreçte hükümetin mali yükümlülüklerini yerine getirmesi amacıyla bazı olağanüstü önlemler alabilmektedir. Bu önlemler, çeşitli devlet hesaplarına ihraç edilen ABD Hazine tahvillerinin miktarını geçici olarak azaltan muhasebe tekniklerini içermektedir. Bu kapsamda emeklilik fonları gibi fonlara yeni yatırımlar askıya alınabilir veya menkul kıymetlerin sahibine vadesinden önce geri ödeme yapılabilir. Olağanüstü önlemler, hükümete yalnızca zaman kazandırmakta, ancak borç limitine ulaşmayı engelleyecek kadar büyük uygulamaları içermemektedir. Kongre, borç limitini yükseltmedikçe bu olağanüstü önlemler, sınırlı bir süre için yeterli nakit sağlamaktadır. Borç limitinin artırılmaması ve olağanüstü önlemler olarak bilinen bir dizi nakit tasarruf aracının tükenmesi halinde, ABD Hazinesi yeni borçlanma yapamayacak ve harcamalarını gerçekleştirememe sıkıntısıyla karşılaşacaktır. Tüm yükümlülüklerini yerine getiremeyen Hazine, hangi ödemeleri yapacağını seçmek zorunda kalmaktadır. ABD’nin borçlarının geri ödenmesi de sıkıntıya girerken, ülkenin mali yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda temerrüde düşmesi söz konusu olabilmektedir.
Borç limitinin artırılması, hükümete harcamaları Kongre’nin onayladığı seviyenin üzerine çıkarma yetkisi vermemektedir. Bu durum, yalnızca hükümetin vatandaşlara ve tahvil sahiplerine karşı mevcut yükümlülüklerini yerine getirmesine izin vermektedir. ABD Hazine Bakanlığı verilerine göre, Kongrenin 1960’tan bu yana borç limitini artırmak, geçici olarak askıya almak veya tanımını revize etmek için 78 kez harekete geçtiği kayıtlarda yer almaktadır. Bunun 49’unun Cumhuriyetçi, 29’unun ise Demokrat başkanlar döneminde uygulandığı görülmektedir.
Borç limitinin, teknik olarak hükümet harcamalarının seviyesiyle ilgili olmamasına rağmen, federal bütçenin büyüklüğüne ilişkin tartışmalarda kilit bir konu haline geldiği görülmektedir. Açıkları azaltmak veya bütçenin büyüklüğünü sınırlamak isteyen politikacılar, harcama sınırları veya bütçe kısıtlamaları konusunda müzakere etmek için borç limitini kullanmaktadır. Son yıllarda bazı politikacıların, federal harcamaların artışını yavaşlatmaya çalışmak için borç limiti üzerindeki hesaplaşmasının arttığı belirtilmektedir.
Analistler, borç limitinin aşılmasının ABD ekonomisine ciddi zarar vereceği uyarısında bulunmaktadır. Borç limiti konusundaki belirsizlik bile yatırımcılar ve hisse senetleri üzerinde baskı oluşturmaktadır. Ülke tarihinde borç limiti konusunda son dakikaya kadar beklemenin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteren örnekler de bulunmaktadır. Bunlardan biri olarak, 2011’de eski ABD Başkanı Barack Obama ile Kongre’deki Cumhuriyetçiler arasındaki harcama tartışmasının uzun süreli bir çıkmaza yol açması gösterilmektedir. O dönemde Kongre, Hazinenin nakdinin biteceğini tahmin ettiği tarihten sadece iki gün önce limiti yükseltmek için bir anlaşmaya varmıştır. Bu durum, ABD piyasalarından 2008 finansal krizinden itibaren en dalgalı haftanın yaşanmasına neden olmuş ve kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s’un ABD’nin kredi notunu ilk kez düşürmesine yol açmıştır. Uzmanlar, ABD ekonomisinde olası bir temerrüdün, ekonomiyi ve piyasaları altüst edebileceğini, tahvil faizlerinin ve borçlanma maliyetlerinin artmasına neden olabileceğini belirtmektedir. ABD’nin temerrüde düşmesi halinde durumun, yalnızca ülke için değil, küresel ekonomi için de ciddi yansımalarının olabileceğine işaret edilmektedir.