Geçtiğimiz yıl JAMA Network Open dergisinde yayımlanan bir araştırma, 30’lu yaşlardaki bireylerde kanser teşhisi oranlarının 2010 ile 2019 yılları arasında neredeyse %20 oranında bir artış gösterdiğini ortaya koydu. Bu artışın büyük bir kısmı, özellikle kadınlarda gözlemlenmektedir.
Bağırsak, kolon, kolorektal, apandisit, safra yolu ve pankreas kanserleri gibi gastrointestinal kanser türleri, bu süreçte %15 gibi dikkate değer bir oranla en hızlı artış gösteren kanser türleri arasında yer almaktadır. Amerikan Kanser Derneği’ne göre, 2019’da yeni kolorektal kanser vakalarının %20’si 55 yaşın altındaki bireylerde teşhis edilirken, bu oran 1995 yılında %11 civarındaydı.
Bazı araştırmalar, bağırsak kanseri teşhislerindeki artışın, aşırı işlenmiş gıdalara (UPF) öncelik veren, lif açısından yetersiz olan Batı tarzı beslenme alışkanlıklarından kaynaklandığını öne sürmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalar, yüksek lifli gıda tüketiminin, yemek borusu, mide, kolon ve rektum kanseri gibi farklı kanser türlerine yakalanma riskini azaltabileceğini göstermektedir.
Daily Mail’e konuşan İngiliz kanser uzmanı Karol Sikora, sağlıksız yiyeceklerin ve UPF’lerin bu artışta rol oynayabileceğini kabul etmekle birlikte, bunları artan kanser oranlarının tek kaynağı olarak göstermenin “aşırı indirgemeci” bir yaklaşım olduğunu ifade etti. Sikora, gerçek nedenin belirsiz olduğunu ve muhtemelen çok yönlü bir etkiye sahip olduğunu vurguladı: “Obeziteyle ilgili görünmüyor. Vejetaryenlerin erken başlangıçlı kanser oranlarının artmasında da bir fark yok, bu da bulmacanın bir parçası.”
Uzman, genç neslin bağırsak bakterilerindeki değişimlerin ve bağırsaklarda yaşayan diğer mikroorganizmaların bu duruma katkıda bulunmuş olabileceğinden şüphelenmektedir. Londra merkezli onkolog Hendrik-Tobias Arkenau ise, genç yaştaki kanser vakalarındaki artışın en endişe verici sonucunun, hastaların çoğunun hastalığın geç veya son evrelerinde teşhis edilmesi olduğunu belirtti. Arkenau, “35-42 yaşında birinin karın ağrısı, kilo kaybı, dışkıda kan varsa bağırsak kanseri olduğunu kim düşünebilir?” diye sordu.
Uzman, mikrobiyom teorisini desteklerken, çocukluk dönemi antibiyotik kullanımı, diyet değişiklikleri, vitamin alımı ve yetersiz emzirme oranlarının da potansiyel katkıda bulunan faktörler arasında olduğunu ekliyor.