Prof. Dr. Bilinç Bulucu, diş çürüğünün dünya genelinde yaygın bir sağlık sorunu olduğunu ve tedavi edilmediği takdirde diş kaybına yol açabilen kronik bir hastalık olarak kabul edildiğini vurguladı. Diş çürüğü, bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir durumdur.
Bulucu, bu hastalığın çok çeşitli sebeplerden kaynaklandığını belirterek, ana etkenlerin “Streptococcus mutans” grubu mikroorganizmalar, aşırı karbonhidrat alımı (özellikle sukroz) ve bu faktörlerin etkileşimi için yeterli zamanın geçmesi olduğunu açıkladı. Ayrıca, ikincil etkenler arasında cinsiyet, coğrafya, dişin kalsifikasyon kalitesi, hormonal değişiklikler, tükürük kalitesi ve miktarı gibi faktörlerin önemli bir yer tuttuğunu ifade etti.
Bulucu, yoğurt, ayran, kefir, keçi sütü ve sirke gibi probiyotik içeren gıdaların genel sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin altını çizdi. Özellikle, probiyotiklerin diş çürüğü ve ağız sağlığı üzerindeki etkilerinin son yıllarda merak edilen bir konu olduğunu ve bu alanda çeşitli çalışmalar yapıldığını vurguladı.
Probiyotiklerin, ağız sağlığını iyileştirmede kritik bir rol oynayabileceğini belirten Bulucu, bu mikroorganizmaların diş çürüğü ve ağız enfeksiyonlarının önlenmesinde etkin olabileceğine dikkat çekti. Probiyotikler, ağızda patojen mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyerek ağız florasını koruduğunu ve böylece diş sağlığını iyileştirdiğini belirtti. Ayrıca, probiyotiklerin patojen bakterilerle mücadelede çeşitli mekanizmalarla etkili olduğunu ifade etti. Bu mekanizmalar arasında asidik pH’ı düşürmek, plak oluşumunu engellemek ve bağışıklık sistemi üzerinden koruyucu etkiler sağlamak yer alıyor.
Bulucu, probiyotiklerin çürüklerin oluşumunu engelleme konusundaki önemine dikkat çekerek, şunları kaydetti:
Beslenme alışkanlıklarının diş sağlığı üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, probiyotiklerin umut verici bir araştırma konusu olduğuna değinen Bulucu, “Bu mikroorganizmaların diş çürüğünü önlemede ve ağız enfeksiyonlarını tedavi etmede önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Probiyotiklerin ağız sağlığındaki etkilerinin gelecekte daha geniş kullanım alanları bulacağına dair inancım tam. Gelecek yıllarda yapılacak araştırmalarla konunun daha iyi anlaşılması açısından daha fazla klinik çalışma yapılması şart.” değerlendirmesinde bulundu.