KAPALI
* Derlenen yazı Politico‘da yayımlanan bir görüş makalesinin çevirisidir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Eski Başkanı Joe Biden maskeleri takan barış aktivistleri, 2021’de Berlin’in simgesel yapısı Brandenburg Kapısı’nın önünde sahte nükleer füzelerle poz vermişti. O tarihten bu yana geçen dört yıl içinde dünyada pek çok şey değişti, ancak bu fotoğraf karesinde görülen değişim yalnızca Biden’ın yerine Trump’ın geçmesiyle sınırlı kaldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa’ya karşı yeni tutumu, asla The Atlantic tarafından yayımlanan Signal sohbet mesajlarında olduğu gibi acımasızca ifade edilmemişti. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Yemen’deki Husi milislerine karşı güvenli nakliye rotalarını yeniden sağlamak amacıyla planlanan hava saldırılarına atıfta bulunarak, “Avrupa’yı tekrar kurtarmaktan nefret ediyorum,” diye yazdı. Savunma Bakanı Pete Hegseth ise Vance’i yanıtlayarak, “Avrupa’nın bedavacılığına duyduğu nefreti tamamen paylaşıyorum. Bu acınası bir durum” dedi.
Avrupa’da hâlâ ABD’ye koruyucu bir güç olarak güvenmeyi tercih edenler için, bu mesajlar bir uyarı niteliği taşıyor. Bu, NATO müttefiklerinden birine Rusya’nın saldırması durumunda Amerikan birliklerini göndermeye veya nükleer silahları konuşlandırmaya hazır bir küresel süper güç gibi mi görünüyor? Avrupa’da ABD’nin NATO antlaşması kapsamındaki 5. Madde taahhütlerine hala bağlı olup olmadığı konusunda şüpheler artarken, önde gelen güvenlik uzmanları, Amerika Birleşik Devletleri’nin artık Avrupa’nın yardımına gelmeyeceğini yüksek sesle uyarıyor.
Bundeswehr Üniversitesi’nden Alman güvenlik uzmanı Carlo Masala, NATO’yu Rusya’nın Baltık ülkelerini işgal etme olasılığına karşı hazırlıklı olmaya çağırdı. Bu bağlamda 2029 yılı, güvenlik çevrelerinde olası bir çatışma yılı olarak tartışılmaya başlandı. Airbus’ın denetim kurulu başkanı René Obermann, NATO’nun doğu kanadına yönelik bir saldırının daha da erken gerçekleşebileceğini öngörüyor.
Washington, eğer dünyanın polisi olma rolünü terk ederse, Avrupa o an Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ordusuna karşı koymakta zorlanacaktır. Birçok Avrupa ülkesi, özellikle Almanya, son yıllarda kendi ordularını ihmal etti. Rusya her şeyi bir savaş ekonomisine dönüştürürken, Avrupa’nın bazı bölgeleri barışçıl bir dünya hayalinden yeni uyandı.
Askeri uzmanlar, bir Rus işgaline karşı koymak için gereken büyüklükte konvansiyonel silahlardan oluşan bir cephaneliğin üretilmesinin dört yıldan fazla süreceğini vurguluyor. Çoğu gözlemci, Rusya’nın Almanya’ya saldırmasını olası görmese de, bu senaryo tamamen imkansız değil. Bu nedenle, Rusya’yı caydırmak için Almanya ve Avrupa’nın kendi nükleer kalkanlarına ihtiyacı var. Almanya, 20. yüzyıldaki militarizm geçmişi nedeniyle, kendi nükleer silahlarına sahip olma konusunda uzun süredir isteksizdi. Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı tam ölçekli işgalinden bu yana, Rusya’nın Avrupa’ya saldırması ihtimalinin artık sadece teorik olmadığı açık ve net. Savunmamızı mümkün olan en kısa sürede inşa etmemiz gerekiyor. Artık üst düzey liderler arasındaki tartışma, Almanya’nın silahlanıp silahlanmaması değil, bu düzenlemenin nasıl görüneceği üzerine odaklanıyor.
Nükleer silahlar, hem zamandan hem de paradan tasarruf etmek için bu yeniden silahlanmanın bir parçası olabilir. Çünkü nükleer caydırıcılığın etkinliği, Soğuk Savaş ve karşılıklı olarak garantili yıkım doktrininden iyi biliniyor. Onlarca yıldır, ne ABD ne de Rusya nükleer silah kullanmadı; çünkü her biri diğerinin daha da yıkıcı bir şekilde misilleme yapacağını biliyordu. Çünkü kural gereği; ilk vuran ikinci ölür. Bugün, bu caydırıcılık, kesin ölümle karşı karşıya kaldığında bir tapınağın sütunlarını deviren ve kendisiyle birlikte binlerce düşmanını öldüren İncil figürü Samson’dan esinlenen bir askeri doktrin olarak adlandırılan Samson Seçeneği için de işe yarıyor. İsrail, varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya kalırsa nükleer silahlarını kullanmaya ve nükleer bir savaşı tetikleme riskine girmeye hazır olduğu bildiriliyor. İsrail, nükleer silahlara sahip olduğunu resmi olarak hiçbir zaman doğrulamamış olsa da, bu strateji etkili görünüyor – en son İran’a karşı.
Almanya için, kendi ulusal kontrollü nükleer silahlarını geliştirmek gerçekçi bir seçenek değil. Ülke, nükleer silahlardan iki kez yasal olarak vazgeçti: ilk olarak 1975’te Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması kapsamında ve tekrar 1990’da Almanya’nın yeniden birleşmesine izin veren İki Artı Dört Anlaşması aracılığıyla. Ancak, Almanya’nın Fransa’nın nükleer cephaneliğine ortak kontrol mekanizmaları aracılığıyla katılması hakkında tartışmalar halihazırda devam ediyor.
Ancak yalnızca Fransa’ya güvenmek, özellikle bilinen bir Rusya sempatizanı olan Fransız milliyetçi Marine Le Pen veya milliyetçi partiden başka bir figürün yakın gelecekte Élysée Sarayı’nı ele geçirme olasılığı göz önüne alındığında riskli görünüyor. Daha geniş bir Avrupa çözümü, Britanya’nın nükleer yeteneklerini de içerecek şekilde planlanmalı – ve muhtemelen bir cephe olarak Polonya’yı da kapsamalıdır.
Elbette, Avrupa’nın nükleer silahları üzerinde kimin komuta yetkisi kullanacağı gibi ele alınması gereken karmaşık sorular var. Herhangi bir Fransız cumhurbaşkanının nükleer saldırı ile ilgili kararlar üzerindeki kontrolü paylaşmasını veya bırakmasını hayal etmek zor. Ancak bu kritik tartışma, kolay cevaplar olmadığı için göz ardı edilmemeli. Burada tabular sökmez. Münih Güvenlik Konferansı Vakıf Konseyi başkanı Wolfgang Ischinger, yakın zamanda Die Welt’te alışılmadık ancak ikna edici bir fikir özetledi — Fransız nükleer silahlarının geçici veya kalıcı olarak Almanya veya Polonya’ya yerleştirilmesi.
Almanya’nın ABD ile mevcut nükleer paylaşım düzenlemesinin modelini izleyerek, bu silahlar uygun uçaklar kullanılarak ortak ülkeler tarafından fırlatılabilir.
Göreve gelen Alman Şansölyesi Friedrich Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüştükten sonra bu tür düşüncelere açık olduğunu ifade ederek cesaret ve stratejik öngörü göstermiştir. Merz, gelecekteki koalisyon ortaklarını; Paris, Londra ve Varşova’daki müttefiklerinin nükleer yetenekleriyle bir araya getirme konusunda ikna etmeyi başarırsa, eski Alman şansölyeleri Konrad Adenauer ve Helmut Kohl gibi devlet adamlarının oluşturduğu Avrupa entegrasyonunun mirasını sürdürebilir. Merz, nükleer caydırıcılık da dahil olmak üzere artık Amerika Birleşik Devletleri’ne bağımlı olmayan yeni bir Avrupa savunma birliğini şekillendirme fırsatına sahip. Avrupa, nihayetinde kendisini savunabilecek duruma gelmelidir. Almanya, Fransa, İngiltere ve Polonya liderleri, ortak cephaneliği yönetmek için doğrudan bir telefon hattı bile kurabilirler. Bu arada, eğer bu makaleyi dikkate alıyorsanız, lütfen bunu Signal üzerinden kurmayın (ABD’nin düştüğü kuyuya düşmeyin).
Politico – Görüş Yazısı
Yazar: Jan Philipp Burgard (Die Welt: Genel Yayın Yönetmeni)