AZ BULUTLU
ABD’nin Demokrat Partili senatörü Chris Murphy, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında dikkat çekici iddialarda bulundu. Orta Doğu Enstitüsü’nün kıdemli üyesi Gönül Tol ile gerçekleştirdiği röportajda, Murphy, “Görevden alınan İmamoğlu’nun, Trump ile yapılan bir telefon görüşmesinin ardından gözaltına alındığını ve sonrasında tutuklandığını” öne sürdü. Bu ifadeleriyle, Trump yönetiminin Türkiye’deki gelişmeler üzerindeki etkisine dikkat çekti.
Senatör Murphy, ABD Başkanı Donald Trump’ın dünya genelinde demokratik normları sorgulayan bir tutum sergilediğini belirterek, “Trump kendini diktatörler ve otokratların yanında konumlandırmaya karar verdi. Kendisi, otokrasiyi ve kleptokrasiyi normalleştirmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.
Türkiye’deki son duruma da değinen Murphy, “Son günlerde Türkiye muhalefeti üzerinde yoğun bir baskı söz konusu. Türkiye’nin, demokratik ilkelerden hızla uzaklaştığını gözlemliyoruz. İmamoğlu’nun hapsedilme kararının, Türkiye’nin Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin hemen ardından alınması tesadüf değil. Bu durum, büyük ihtimalle Trump tarafından desteklenmiş ve yeşil ışık yakılmıştır” dedi.
Trump Yönetiminin Tepkisi
Murphy, bu iddiasını herhangi bir somut kanıtla desteklemedi. Ancak ortaya attığı senaryo, Türk medyasında geniş yankı buldu. ABD Başkanı Trump, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmazken, protestolar sırasında Türkiye’nin ‘iyi bir lideri’ olduğunu belirtmişti. Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Washington’da Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile bir araya geldiği sırada, “Türkiye’deki son gelişmelerle ilgili endişelerini” dile getirdi. Ancak ABD, İmamoğlu’nun tutuklanması hakkında başka bir yorumda bulunmadı.
Türkiye’deki bu son olaylara Avrupa’dan da sınırlı bir tepki geldi. Ekrem İmamoğlu, hapishaneden The New York Times‘a yazdığı mektupta, bu durumu şu sözlerle eleştirdi: “Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde yaşananlar, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlüklerin sessizlik içinde varlıklarını sürdüremeyeceğini ve ‘siyasi gerçekçilik’ kılıfına bürünmüş diplomatik kolaylıklar uğruna feda edilemeyeceğini göstermektedir.”