İngiltere’deki Bath Üniversitesi’nden araştırmacılar, ketojenik diyet uygulayan bireylerde kolesterol seviyelerinin artış gösterdiğini ve bağırsak dostu bakterilerin sayısında belirgin bir azalma yaşandığını bildirdi. Bu etkilerin diyete başladıktan sadece üç ay sonra gözlemlenmesi dikkat çekicidir. Üstelik, ketojenik diyeti benimseyen bireylerin, daha az katı olan düşük şekerli diyetleri uygulayanlardan daha fazla kilo vermedikleri de belirlendi. Uzmanlar, ketojenik diyetin uzun vadede sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
Ketojenik diyet, düşük oranda karbonhidrat, yüksek oranda yağ ve yeterli ölçüde protein içeren bir beslenme şeklidir. Bu diyetin temel amacı, vücudu ketozis adı verilen bir duruma sokarak yağ yakımını artırmaktır. Bunun sonucunda ekmek, makarna, pirinç, mısır, fasulye ve kabak gibi nişastalı sebzelerin yanı sıra neredeyse tüm meyvelerin tüketimi kısıtlanmaktadır. Karbonhidrat alımı azaldığında vücut, enerji ihtiyacını karşılamak için depolanan yağları kullanmaya başlar ve bu süreç, bireylerin kilo vermesine yardımcı olur.
ÜÇ FARKLI DİYET TEST EDİLDİ
Araştırmacılar, çalışmanın dördüncü haftasında ve on ikinci haftasında kilo kaybı ve diğer sağlık göstergeleri gibi unsurları değerlendirmiştir.
Sonuçları analiz eden bilim insanları, ketojenik diyeti uygulayan bireylerin yalnızca biraz daha fazla kilo verdiğini (ortalama 2,9 kg) bulmuşlardır. Şeker tüketimini azaltanlar ise yaklaşık 2,1 kg kaybetmiştir.
SAĞLIKLARI BOZULDU
Ancak ketojenik diyet uygulayan bireylerde birkaç endişe verici sağlık göstergesi tespit edilmiştir. Uzmanlar, karbonhidrat alımını azaltan katılımcıların kötü kolesterol seviyelerinin yükseldiğini, buna atardamarlarda tehlikeli plak birikimi ile ilişkili belirli bir türün de dahil olduğunu bulmuşlardır. Buna karşılık, düşük şekerli diyet uygulayanların kanındaki kötü kolesterol seviyeleri düşmüştür.
Ayrıca, katılımcıların bağırsak mikrobiyomu incelendiğinde, ketojenik diyet uygulayanlarda Bifidobacteria adı verilen bakterinin seviyelerine yönelik bir azalma gözlemlenmiştir. Bu bakteri, probiyotik tedavilerde sıkça yer almakta olup, B vitamini üretimine katkıda bulunur, bağırsakta zararlı bakterilerin yerleşimini engeller ve kolesterol seviyelerini düşürür. Düşük şekerli diyetin bağırsak mikrobiyomu üzerindeki etkisi ise önemli ölçüde sınırlı kalmıştır.
Son olarak, ketojenik diyet uygulayan bireylerde vücutlarının karbonhidratları nasıl işleyeceğini unutması nedeniyle insülin direnci belirtileri de gözlemlenmiştir. Bu durum, normal diyete geri döndüklerinde tip 2 diyabet geliştirme risklerinin artabileceğini göstermektedir. Beslenme, egzersiz ve metabolizma uzmanı olan baş araştırmacı Dr. Aaron Hengist, elde edilen sonuçların, kilo verme diyetleri konusunda yalnızca kilo kaybının değil, aynı zamanda sağlık açısından diğer ölçütlerin de dikkate alınması gerektiğini vurguladığını belirtmiştir.