KAPALI
Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Cesur, obezitedeki genetik etkilerin günümüzde %40’a kadar çıktığını belirtiyor. Prof. Dr. Cesur, “Obezite, yalnızca irade zayıflığıyla açıklanamayacak kadar karmaşık bir hastalıktır. Genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Modern yaşamın getirdiği yüksek kalorili beslenme alışkanlıkları ve fiziksel inaktivite, insülin direncinin artmasına ve birçok metabolik bozukluğun tetiklenmesine yol açmaktadır. Obezitenin kalıtsal geçiş oranı %25-40 arasında değişmektedir. Bu durum, insülin direncinin Tip-2 diyabet riskini beş kat artırdığını göstermektedir. Karbonhidrat açısından zengin gıdaların tüketiminden 1-4 saat sonra kan şekerinizde artış gözlemlenebilir. Bu nedenle, obezitenin önlenmesi ve yönetimi, bireysel çabaların ötesinde, çok disiplinli bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması ve metabolik dengenin sağlanmasına yönelik kapsamlı stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir” dedi.
Günümüzde her 3 kişiden 1’inin insülin direnci ile karşı karşıya olduğunu belirten Prof. Dr. Alper Sönmez, bu durumun fark edilmemesinin Tip-2 diyabet riskini 5 kat artırabileceğini ifade etti. Sönmez, “Günlük yaşamda sıkça karşılaşılan yorgunluk, ani açlık krizleri ve kilo verme zorluğu, bu metabolik dengesizliğin en belirgin belirtileridir. İnsülin direnci genellikle sessiz bir şekilde ilerliyor; fakat yeterli önlemler alarak bu süreci tersine çevirmek mümkündür” diye ekledi.
Doç. Dr. İbrahim Demirci, Türkiye’de her 2 kişiden 1’inin fazla kilolu olduğunu ve obezite oranının %16’ya ulaştığını belirterek, “Obezite, artık bireysel bir sağlık sorunu olmanın ötesinde, küresel bir salgın haline gelmiştir. Türkiye’de her iki kişiden biri fazla kilolu; toplumun %16’sı ise obez olarak tanımlanmaktadır. Obezite, kilo fazlalığının ötesinde, Tip 2 diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları, inme ve bazı kanser türleri gibi birçok ciddi sağlık sorununa zemin hazırlamaktadır. Ayrıca, kullanılan bazı antidepresanlar, diyabet ilaçları, kortikosteroidler ve beta blokerler de farkında olmadan kilo alımına sebep olabiliyor” dedi.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Serap Güzel, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketimi sağlıklı bir yaşam için gereklidir. Ancak beslenme sadece sebze ve meyve ile sınırlı değildir; vücudun her gün 50 farklı besin öğesine ihtiyacı vardır. Günümüzde popüler olan diyetlerin çoğu, ketojenik, aralıklı oruç, alkali beslenme ve glutensiz diyetler herkes için uygun olmayabilir. 1000 kalorinin altında yapılan açlık diyetleri kas kaybına ve yorgunluğa yol açarken, yalnızca sıvı tüketimine dayalı diyetler de uzun süreli sürdürülemez. Beslenmedeki küçük değişiklikler, büyük farklar yaratabilir. Örneğin, her gün bir küçük kare çikolata tüketmek, yılda yaklaşık 2,5 kg fazladan kilo almanıza neden olabilir. 1 dilim pasta yemek ise ortalama 1-1,5 saatlik bir yürüyüş gerektirir. Porsiyon kontrolü, dengeli beslenme ve hareketli bir yaşam tarzı, en etkili ve sürdürülebilir kilo yönetimi yöntemlerindendir” dedi.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nuri Çetin, hareketli yaşamın önemini vurgulayarak, “Obezite ile mücadelede egzersiz yalnızca kilo kontrolü açısından değil, aynı zamanda kalp-damar sağlığını koruma açısından da kritik bir rol oynamaktadır. Haftada en az beş gün orta şiddette fiziksel aktivite önerilmektedir. Aerobik, direnç ve esneklik egzersizlerini içeren düzenli bir program, sağlıklı ve sürdürülebilir sonuçlar elde etmenizi sağlar” şeklinde konuştu.