AÇIK
Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki çeşitli Esad karşıtı milis güçleri Şam’da kontrolü ele geçirdi. Bu süreçte, Suriye’de yeni bir yönetime geçiş yapmak amacıyla bir geçiş hükümeti oluşturuldu. Takma adını kullanan Ebu Muhammed el Colani, asıl adı Ahmet el Şaraa ile tanınmaya başladı. Kamuflajını bırakarak takım elbise giyen Şaraa, MİT Başkanı İbrahim Kalın’a şoförlük yapmaya başladı. Şam yönetimi altında, her geçen gün yeni bir Avrupa ülkesinin elçiliği açılıyor. Ancak, bu ülkelerin Yeni Suriye’ye verdiği destek belirli şartlara bağlı.
Türkiye, Suriye’nin doğusundaki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’ni bölgeden temizlemek için harekete geçti. Batılı ülkeler ise, kadınların ve azınlıkların haklarını koruyan, eşit bir Suriye’ye destek vereceklerini sıkça dile getirdi. Beşar Esad, Suriye’deki en büyük azınlık topluluklarından biri olan Alevi toplumunun bir üyesi olarak, “Eğer ben gidersem, gelecek hükümet tüm azınlıkları öldürecek” iddiasını öne sürdü. Esad, İŞİD’in kökleriyle bağlantılı olan ve Türkiye dahil birçok ülke tarafından terörist olarak ilan edilen HTŞ’yi, Suriye halkına yönelik bir soykırımcı güç olarak tanıttı. Peki, bu iddialar ne kadar gerçekti? Yeni Suriye’deki azınlıklar için sahadaki durum nasıl bir tablo çiziyordu? Bu sorulara yanıt bulmak amacıyla Suriye’nin Hristiyanları grubuyla iletişime geçtim.
Suriyeli Hristiyanlar (Syrian Christians – مسيحيون سوريون), HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesinin ardından kurulan ve birden fazla Suriye azınlık grubunun temsilcileri tarafından yönetilen bir Telegram grubudur. Grubun amacı, Suriye’deki Yunan Ortodoks, Süryani, Katolik ve Alevi gruplar için bir ses olmak ve onların sorunlarını dünya gündemine taşımaktır. Esad dönemi ve sonrasını ele alan grup, Suriye’nin içinden önemli bilgiler paylaşmıştır. Verilen yanıtlar, yeni ve eski Suriye’yi deneyimleyen birçok kişinin onayıyla oluşturulmuştur.
Grup temsilcisi, Esad dönemindeki zorlukları anlatırken, bu rejimin 53 yıl boyunca, Hafız Esad’dan Beşar Esad’a kadar süren döneminde, diğer Suriyelilerle çoğunlukla olumsuz muameleye maruz kaldıklarını ifade etti. Dini bayramlarını, örneğin Noel gibi, kutlamakta özgürlükleri vardı ve kendi eğitim kurumları bulunmaktaydı; ancak, Başbakan seçilme imkanları yoktu. Eşit muamele açısından ise durumun içler acısı olduğunu vurguladı.
2011 yılında birçok Suriyeli azınlık, özgürlük talebiyle Esad rejimine karşı protesto gösterilerine katıldı. Ancak grup temsilcisi, bu durumun devamının sağlanamadığını ve 2011 yılında mevcut olan cihatçı grupları suçladı. “Yıllar içinde devrim, El Kaide bağlantılı El Nusra gibi cihatçı gruplar tarafından ele geçirildi,” dedi. İŞİD gibi grupların Suriye’de varlığını sürdürdüğünü ve azınlık gruplarını hedef aldığını belirtti. Suriye rejimi bir süre güvenliği sağlasa da, bu durum kalıcı olmadı. “Ateşkesle birlikte Esad rejimi istikrar kazandıkça herkes rejimin zulmünden bıktı. Bu durum, ordunun kolayca teslim olmasına ve HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesine neden oldu,” diye ekledi.
HTŞ’den sonra gerçekleşen değişimlerin önemli yönlerini temsilci vurguladı. “En iyi taraflarından biri, ulusal birliğin sağlanması ve yurtiçindeki Suriyelilerin özgürce konuşma hakkı oldu,” diyerek Suriye’de para biriminde nispeten bir istikrarın sağlandığını da belirtti. Suriye’de döviz kullanımı, 2020 yılından itibaren Esad Rejimi’nin emriyle yasaktı ve döviz kullananlar idam cezası ile karşılaşabiliyordu. Şimdi ise Suriye Lirası değer kazanırken, halk Türk Lirası gibi dövizleri kullanarak market alışverişlerini yapabilme imkanı buldu.
Temsilci durumu, “Paranın bir gecede çökmesinden korkuluyordu, ancak şimdilik iyi durumda,” şeklinde değerlendirdi. Daha önce Suriyelilerin market alışverişlerini yapmak için tomarlarca parayı kullanmak zorunda kaldıklarını vurguladı. Bazı azınlık gruplarının Suriye’ye dönmeyi planladıklarını da ifade etti. “Bazıları, Esad rejiminin devrilmesinden sonra geri dönme arzusunu dile getirdi. Ancak bu henüz bir eylem olarak ortaya çıkmadı. Güvenlik koşulları ve toplulukların hakları garanti altına alınmadığı sürece geri dönüş zor görünüyor,” dedi.
HTŞ’nin Suriye’deki durumu hakkında da bilgi veren temsilci, asayişi sağlayan HTŞ milisleri ve İdlib’ten gönderilen HTŞ’ye bağlı polis güçlerinin düzeni daha meşru bir şekilde koruma çabasında olduğunu belirtti. Ancak, ülkede hala cihatçı bir anlayışla hareket eden grupların mevcut olduğunu da ekledi. “Başlangıçta bizi hedef alacaklarından korkuyorduk, ancak şu anda barışı koruyacaklarını ve azınlıklarla dostane ilişkiler geliştireceklerini iddia ediyorlar. Bunun devam edip etmeyeceğini henüz bilmiyoruz,” dedi. HTŞ lideri Ahmet el-Şaraa’nın, hem ılımlı Suriye devrimci gruplarını hem de yabancı cihatçı grupları dengede tutmaya çalıştığı gözlemleniyor.
Diğer yandan temsilci, bazı endişe verici tehditler aldıklarını belirtti. “Suriyeli olmayan cihatçıların saldırgan görüşleri olduğunu inkar edemeyiz. ‘Haçın hizmetkarları için hesap zamanı’ anonsları yapan beyaz kamyonetler gördük. Bazıları bu ifadeleri Amerikalılar için söylediklerini iddia etti. Ancak Irak’taki Süryani Hristiyanlar topluluğunun, ‘Amerikan Hristiyanlarına’ yönelik nefreti nedeniyle nasıl hedef alındığını gözlemledik,” dedi. Bazılarının, “devrimden sonra azınlıkların sevincinin yapmacık olduğunu” söylediklerini de ekledi.
Rejim ordusundaki azınlık askerlerin varlığı, bazı kişilerin azınlıkları Esad rejimiyle özdeşleştirmesine neden olduğunu ifade etti. HTŞ yönetimindeki Suriye’de, azınlıklara karşı şiddet olayları kaydedildi. BBC Türkçe’nin haberine göre, 9 HTŞ militanı bir azınlık aileyi zorla evinden attıktan sonra bu eve yerleşti. Videoda, kapının kazmalarla kırıldığı ve ailenin 9 yaşındaki çocuklarıyla birlikte zorla evlerinden atıldığı görüldü. Benzeri görüntüler, Humus, Hama ve Tartus’ta da görüldü. Tam teçhizatla gelen 5 ila 9 kişilik gruplar halinde ilerleyen HTŞ militanları, evlere girerek içeride olan azınlık aileleri sokağa atıyor ve daha sonra bu evlere yerleşiyor. Suriyeli Hristiyanlar, Ortodoks bir ailenin kimliği belirsiz kişilerce öldürüldüğünü aktardı. Kadının vurularak, erkeğin kafasının kesilmesi olayı da dikkat çekici.
Daha önce Hristiyan grupların, yerel milisler halinde mahallelerini koruduklarından bahseden temsilci, “Güvenlik güçlerinin olmadığı bazı bölgelerde bize ‘iyi davranacaklarını’ söyleyen militanlarla karşılaşıyoruz. Ancak bu sözlerin garanti edilebilir olduğunu düşünmüyoruz. En büyük korkumuz, yerel milislerin silahsızlandırılmasıyla güvenliğin tehlikeye girmesidir,” dedi. Ahmet el Şaraa, tüm silahlı güçlerin feshedileceğini ve hükümete bağlanacağını belirtmişti. Bu açıklama, Türkiye başta olmak üzere uluslararası kamuoyunda büyük takdir toplamıştı.
Bu şiddet olayları gerçekleşirken, HTŞ’nin duyarsız kalmadığı belirtiliyor. HTŞ, yayınladığı bir bildiride azınlıkların şikayetlerinin alınabilmesi ve korunabilmesi için bir subayı görevlendirdiğini duyurdu. Hristiyan Suriyeliler, bu HTŞ subayının da bir azınlık grubuna mensup olduğunu ifade etti. Temsilci, “Haklarımızı ihlal etmeye çalışan bazı kişileri tutukladılar ve cezalandırdılar. Ancak daha sert disiplin uygulamalarının gerektiğine inanıyoruz. Güvenliğimiz için yabancı militanların tamamen Suriye’den çıkarılması şart,” diye belirtti. Burada kast ettiği yabancı militanlar, Kafkas Emirliği gibi gruplar. Bu gruba bağlı olduğu belirtilen milisler, “Alevi ve Hristiyanları temizlemek üzere Latkiye’ye gittiklerini” söyledikleri bir video yayımladılar. Ellerinde taarruz tüfekleriyle, zırhlı bir araçta ilerliyorlardı. Ancak, bu militanların gidici değil, kalıcı göründüğü belirtiliyor. Zira Ahmet el Şaraa’nın son açıklamasında, “Bizimle birlikte savaşan yabancı dostlarımız oldu. Bazı ülkeler, 5 yıldır orada yaşayan insanlara vatandaşlık veriyor. Bu bizim için de mümkün olabilir,” ifadelerine yer verildi.
Gelecek hakkındaki sorulara ise umutlu ama temkinli yanıtlar verildi. Uluslararası toplumun Suriye’ye olan ilgisinin olumlu karşılandığını belirten Suriyeli Hristiyanlar temsilcisi, “AB ve ABD’nin desteği konusunda umutluyuz, ancak Suriye’ye yönelik ilgilerinin sınırlı olması endişe verici,” dedi. Asıl ilgi çekici olan, gelecek Suriye devlet yapısına dair umutlar oldu. Eyaletler bazında, federal bir yönetim yapısının Suriye için en iyisi olacağını savunan temsilci, “Gerçekçi bir şekilde, her bölge ve etnik/dini grubun kendi yasalarına göre yönetildiği ve geleneklerini uyguladığı, merkezi olmayan bir Suriye’yi tercih ederiz,” diye konuştu. Temsilci, “Genel olarak, Suriye’deki Hristiyanlar ve diğer azınlıkların en büyük endişesi, bölgelerimizin güvenliği için uluslararası destek alınmasıdır. Türkiye, AB ve diğer aktörlerin bu konuda Suriye’ye yardım etmesi gerekiyor,” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.